NATO's new security perspective and Türkiye's behavioral model | Daily Sabah - Daily Sabah

NATO’nun yeni güvenlik perspektifi ve Türkiye’nin davranış modeli

NATO’nun gelecekteki stratejilerini belirlemeye ve sağlamlaştırmaya çalıştığı bir dönemdeyiz. Bu süreçte örgüt, kendi içinde önemli tartışmalarla mücadele ederken, küresel konumunu restore etmeye çalışıyor. Bununla birlikte, NATO özellikle Ukrayna krizi sonrasında Avrupa ülkelerinin uzun vadeli güvenliğinde taşıdığı önemli rol nedeniyle Euro-Atlantik güvenliğin belkemiği olarak hizmet etmektedir. Avrupa ülkeleri, askeri ve savunma sanayii alanlarında uzun süredir içinde bulundukları güvensizliği kabul etti ve yeni bir savunma ve caydırıcılık anlayışına ihtiyaç duyulduğunun farkına vardı. Bugünün çok kutuplu dünyasında, 31 NATO üye ülkesi ve 70 etkilenen ülke, Atlantik’ten Hint-Pasifik bölgesine kadar yavaş yavaş şekillenen yeni bir güvenlik stratejisi oluşturmaya çalışmaktadır. NATO’nun oluşturmayı amaçladığı bu yeniden yapılandırılmış güvenlik kompleksi, yakın gelecekte karşılaşacağı en önemli zorluk olacaktır.

NATO üyesi olan Türkiye, değişen küresel manzara ve ittifakın değişen ihtiyaçlarını kabul etmektedir. Türkiye, NATO’da en büyük ikinci ordusuna sahiptir ve askeri dönüşüm sürecinde liderlik yapacak bir teknoloji gücü olarak ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş’ın sonundan beri Avrupa’nın geri kalanı kesintisiz bir refah yaşarken, Türkiye’nin terörle mücadelesi beklenmedik bir fırsat yapısı oluşturdu. Türkiye, ittifakın kolektif ileri savunma stratejisinde müttefiklerine ilerleme sağlayan bir ülke olarak kabul edilir. Ancak Türkiye’nin NATO’daki müttefikleri ile çatışan çıkarları olduğunun farkındadır. Türkiye’nin stratejik adaptasyon politikaları, NATO’nun siyasi çerçevesinden kaynaklanan bu çatışmaları aşma kapasitesine sahiptir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti, Türkiye’nin NATO’ya katılımını geren bir konu olan Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin iyileşmesinin başlangıcını işaret edebilir.

NATO’nun güvenlik algısının değişimi

2014 yılında, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra NATO’nun güvenlik yaklaşımı değişmeye başladı. Bu olay, 2019’da yeni bir askeri stratejinin, sonrasında 2022’de ise Ukrayna’daki Rusya’nın savaşı, Madrid zirvesinde yeni bir stratejik kavram geliştirmeye yol açtı. Zirveden sonra, NATO, Rusya ve terör örgütleri olmak üzere iki ana tehdidi tanımladı. Bu bağlamda, mevcut krizlere yanıt vermenin yanı sıra yeni krizleri caydırmaya odaklanarak mevcut ve kuvvet yapıları için yeni bölgesel planlar konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Bununla birlikte, NATO’nun kuvvet yapıları konusundaki tartışmaları çözmesi gereken konular arasında, Türkiye gibi aktörlerin katkısına ihtiyaç duyulmaktadır. Yakın gelecekte NATO’nun daha fazla kuvvet yapısına ihtiyaç duyacağı açıktır. Bu da, gelecekteki operasyonel planları şekillendirecek bir dinamik olarak öngörülmektedir.

NATO içindeki merkezi tartışmalardan biri de Çin ile ilgilidir. ABD’nin mevcut dönemde Çin’i ciddi bir tehdit olarak görmesi nedeniyle, ABD, NATO’nun Hind-Pasifik stratejisi aracılığıyla Çin’i NATO’nun etki alanına dahil etmeyi amaçlamaktadır. Güvenlik elitleri, deniz güvenliğinin, Batı dünyasını kapsamlı bir şekilde etkileyebilecek bir tehlike oluşturduğuna dikkat çekerler. Ayrıca, yaklaşan Amerikan seçimleriyle birlikte, Cumhuriyetçilerin muhtemel zaferinin NATO’ya olan ilgiyi azaltabileceğini vurgularlar. Bu bağlamda, Çin’in NATO için Amerikan seçmeni için önemli bir gündem maddesi olması gerektiği vurgulanmaktadır. Fransa, şimdiye kadar Hind-Pasifik stratejisini veto etti. Ancak ABD, Avrupa güvenliğinin ABD olmadan işleyemeyeceğini kabul ettiği için, NATO’nun mevcut formuyla anti-Çin bir davranış kalıbı açısından büyük bir rol oynamayabilir. Ne var ki, bu gündem sürecin ilerlemesiyle daha merkezi bir konum haline gelmesi bekleniyor.

Türkiye’nin davranışının anlaşılması

Türkiye, NATO’da Türkiye’nin daimi temsilcisi ve NATO’ya Türkiye’nin askeri temsilci misyonu ile başarılı bir şekilde temsil edilmektedir. Bu temsil, Türkiye’nin NATO içindeki milli çıkarlarını öncelikli hale getirir. Türkiye’nin iç seçimler nedeniyle 2007’den beri askeri kanadında direktör düzeyinde temsilcisi olmamasına rağmen, Türkiye’yi temsil eden aktörler, Türkiye’nin hedefleriyle uyumlu olmayan bir şey uygulamaktan kaçınırlar.

Son dönemde, özellikle İsveç’in NATO üyelik sürecinde gözlemlenebilen gelişmeler, Türkiye’nin lehine bir fırsat yapısı oluşturmuştur. Türkiye, güçlü bir orduya ve hızla gelişen bir endüstriyel teknoloji kapasitesine sahiptir ve NATO’nun gelecekteki stratejileri için kaçınılmaz bir şekilde gereksinim duyacağı bir ülkedir. Savaşın geleceği analiz edildiği bir zihin ortamında, Türkiye’nin gelecekteki savaş taktiklerini geliştirme konusunda liderlik yapma potansiyeline sahiptir. Ayrıca Türkiye, Orta Doğu, Kafkasya ve Türk dünyasındaki farklı aktörlere müttefiklerinin çıkarlarını etkili bir şekilde iletebilir. Türkiye’nin yükseliși, özellikle büyük güçler arasında, Batı ülkeleri arasında, endişe ve kaygıları beraberinde getirir. Türkiye, yükselişinin bir tehdit oluşturmadığını ve herkese faydalar sunduğunu netleştirmek istemektedir. Bağları koparmak yerine, sorunları çözmeyi hedefler. NATO’daki Türkiye’nin daimi temsilcisi Levent Gümrükçü tarafından bunun direnç teorisi olarak tanımlandığını, yani Türkiye’nin haklı bulduğu şeyi sürekli ve kararlı bir şekilde takip edeceğini açıklamaktadır. Aynı zamanda bu politika, tarafların çıkarlarının nasıl korunabileceğini göstermeyi amaçlar. Suriye, Libya ve Azerbaycan gibi son dönemdeki gelişmeler, Türkiye’nin yaklaşımının etkililiğini desteklemektedir. Bu bölgelerdeki rolünden önce Türkiye’nin buradaki etkisine şüpheyle yaklaşanlar, şimdi Türkiye’nin duruşunun geçerliğini kabul etmektedirler. Türkiye’nin Libya’da Wagner Grubu ile mücadelesinde istikrara katkıda bulunması, Azerbaycan’da Yeni İpek Yolu koridoru hakkında olumlu tartışmalar yapması ve Suriye’den gelebilecek yeni 1 milyon mülteci dalgasını engellemesi, Türkiye’nin bölgeye ilişkin stratejik öngörüsü olmayan Batı dünyasına karşı bölgenin gerçeklerine daha iyi anlayışa sahip olduğunun önemini vurgulamaktadır. Yeni terörle mücadele dönemiTerörizm, NATO’nun yeni güvenlik bakış açısında merkezi bir zorluk olarak kalmaktadır. NATO, 2001’den bu yana El Kaide ve DAEŞ gibi terör tehditleriyle mücadele etmiştir. Türkiye, terörden en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Ancak, yıllar boyunca NATO, Türkiye’nin PKK terörüyle verdiği uzun mücadele için sorumluluk almadı. Türkiye’nin terörle mücadelesine diğer ülkelerin destek olmadığı, hatta ABD’nin Türkiye’nin mücadele ettiği örgütlere silah yardımı yaptığı bir dönemde, birçok Avrupa ülkesi kendi topraklarında terörist üyeleri savundular ve terör örgütünün varlığını sürdürmesine yardımcı oldular. Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini veto ederek konuya dikkat çekmeye çalıştı ve bu durumun örgüt içinde önemli bir değişikliğe yol açtığı görülmektedir. NATO’nun yeni güvenlik yaklaşımı, terörizmi yeniden tanımlayan bir bakış açısı sunmaktadır. Terörizm, artık sadece askeri çatışma bağlamında ele alınmamaktadır. Yeniden tanımlanan terörizm tanımı, terörün finansmanı, propaganda ve radikalleşmeyi de içeren tüm sosyo-politik faktörleri kapsamaktadır. Bu yeni tanımın şüphesiz olumlu yanları Türkiye için de, terörün temel nedenleriyle mücadele konusundaki kapasitelerini artıracaktır. Ayrıca, Vilnius Zirvesi’nde Terörle Mücadele için Özel Koordinatör atanması, Türkiye’ye yardımcı olacak bir süreci yeniden başlatacaktır. Terörle mücadele, NATO’nun ana önceliklerinden biri olmasına rağmen, mağduriyet yaşanan ülkelerin şimdiye kadar organizasyon içinde herhangi bir muhatapları olmamıştı. Yeni koordinasyon ile, uluslararası alanda ve ülke içinde terörizm konularında tartışmalar yapılabilir ve müttefik ülkeler, terörle mücadele üzerine düzenli toplantılar düzenleyerek bir araya gelebilirler. Bu sayede müttefik ülkeler, her zaman terörle mücadele konusunda tartışmalar gerçekleştirebilirler. Türkiye’nin terörle mücadele yeteneklerini güçlendirecek ve uzun yıllardır ülkenin kaynaklarını önemli ölçüde tüketen terörü sonlandırmaya önemli katkıda bulunacak son dönemdeki gelişmeler, “Türkiye Yüzyılı” için daha pratik bir dayanak sağlayacaktır. *Türkiye Milli Güvenlik Üniversitesi, Müşterek Harp Enstitüsü, Asistan Profesör