Venedik Bienali’nde Gülsün Karamustafa’nın eserleri, savaşlar, depremler, göçler ve nükleer tehlikelerle etkilenen bir dünyanın trajik ve çalkantılı gerçekliklerini düşünmeye davet ediyor. Türkiye Pavyonu, Türkiye’nin en etkili ve açık sözlü sanatçılarından biri olan Gülsün Karamustafa tarafından hazırlanan “Boş ve Kırık: Dünya’nın Durumu” adlı mekâna özgü bir enstalasyonu sunuyor. Venedik Bienali’nin 60. Uluslararası Sanat Sergisi – La Biennale di Venezia’da, tarihi Sale d’Armi’de yer alan sergi, 24 Kasım’a kadar ziyaret edilebilir.
Karamustafa’nın enstalasyonu, savaşlar, depremler, göçler ve nükleer tehlikelerle etkilenen bir dünyanın trajik ve çalkantılı gerçekliklerini düşünmeye davet ediyor. Farklı malzemeler kullanımını destekleyen heykel eserlerinin birbirine bağlanmasından oluşan, yeni bir film ve ses enstalasyonunun prömiyerini içeren bu eserler, dünyanın kırık ve boş olduğu algısını yansıtıyor.
Sergide mekân önemli bir rol oynuyor, Karamustafa, yerleşke diktörtgen şeklini geleneksel Hipodrom’a ve binanın eski tarihine, çevresiyle olan bağlantısını pekiştiren İstanbul’daki Konstantinopolis Hipodromu’nun boyutlarına atıfta bulunarak esinleniyor.
Pavyona giren ziyaretçiler, yukarıdan asılan üç dikkat çekici avize ile karşılaşıyorlar, her biri Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam gibi tek tanrılı inançları temsil eden atılması Cam parçalarından yapılmış ışık saçan sembolik nesneler, her birinin tarihî gerilimlerini ve dini anlaşmazlıkları yansıtmak için kullanılan dikenli tellerle örtülüdür.
Karamustafa’nın eseri, farklı dinden olanların kesişimini ve bir arada var oluşunu tasvir eden 1998 tarihli “Beynimin Çitleri” adlı eserini anımsatıyor. Kolonları andıran, beton sütunlara benzeyen plastik kalıplar boş bir şekilde salona yayılmış durumda, malzeme seçimi, geleneksel ünle, topçu ve güce karşı keskin bir kontrast oluşturuyor.
Kırık Murano camı, Karamustafa’nın hislerine derinden işleyen bir malzeme olarak enstalasyon içinde tekrarlayan bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Salonun içine yerleştirilmiş dört sökülmüş tekerlekli arabalar, üzerlerine yüklenmiş tehlikeli kargo parçalarıyla birlikte, taşınabilir ağır kırık cam parçalarını çağrıştırır şekilde duruyorlar.
Sanatçının yeni filmi, ilk kez bu sergide prömiyer yapıyor, bulunan propaganda görüntülerinde dünya çapında göç, savaş ve gösterileri tasvir eden siyah beyaz görüntülerden oluşuyor. Karamustafa’nın bu çalışması, sadece insanın durumuna odaklanacak şekilde, filmi gösterime sunduğu sinemalarda ilk bakışta görülemeyen bu görüntülerin yeniden hayal edilmiş haliyle insanın ağır durumunu aydınlatıyor. Filmi, sanatçının enstalasyonundaki tüm unsurları bir araya getirerek, etkili bir açıklama yapıyor. Ziyaretçilerin hareketlerini saran ve gölgelendiren eşlik eden bir ses kompozisyonu, derin ve yankılı bir tonla dolmuş, sergi alanını gezdikçe yoğunluğu değişen bir atmosfer oluşturuyor.
Karamustafa, bu çalışmasıyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Uğraştığım şey, savaşlar, depremler, göçler ve nükleer tehlikelerle kırılmış, boşaltılmış bir dünya durumu; bu tehlike her dönüm noktasında ortaya çıkıyor, insanları tehdit ediyor, doğa sürekli olarak zarar görüyor ve çevre hasta oluyor. Bu yaygınlaşan yıkım tarafından üretilen boşluğu, kırıklığı, devamlı olarak meydana gelen acıyı, gücü olmayan değerleri, kimlik kavgasını ve kırılgan insan ilişkilerini uyandırmaya fiziksel ve duygusal olarak çabalamaktayım.”